Özel Haber : Ahmet TEMELCİ
Çorum’un ve bölgesinin son kalaycılarından birisi olan Aydın Yılmaz, teknolojik yenilikler karşısında mesleğine olan ilginin azalmasına rağmen 42 yıldır severek sürdürdüğü mesleğini yaşatmaya çalışıyor. 42 yıl önce babasının yanında öğrendiği mesleğini tüm olumsuzluklara rağmen sürdüren 54 yaşındaki Aydın Yılmaz,  kalaycılık mesleğinin inceliklerini anlattı. İnsan sağlığı için kullanıma en uygun malzemenin bakır olduğunu belirten Yılmaz, “Bu zamana kadar bakırdan başka sağlıklısını görmedim. Çelikten, alüminyumdan imal edilen ürünler içindeki mikropları temizlemez. Mikrobu temizlemenin en iyi yolu bakırı kullanmaktır” dedi. Bakırın insanları zehirlediğine yönelik söylemlerin aslını aktaran Yılmaz, “İçinde kırmızı bakırı çıktıysa ve içinde yemek bekletilirse o zaman zehirlenme yapar. İnsanlar, ‘Zehirleniyoruz’, ‘Korkuyoruz’ diyorlar. Mesela semaver diyelim. Bugün bir semaveri içini kalaylamadan verilir. Çünkü kalaylandığı zaman süngüt bağlamaz. Yani çayı güzel içemezsiniz” şeklinde konuştu. 42 yıl önce babasından öğrendiği mesleğinin eski zamanlarda daha güzel olduğunu aktaran Kalay ustası Yılmaz, “Ben 1975 yılında bu mesleğe girdim. Eski dönemlerde 100, 150 tane esnafımız vardı. Onların içerisinde çalışmak daha zevkli oluyordu. Birbirimize yardımcı oluyorduk. Eski dönemleri arıyorum. Herkesin birbirine saygısı, sevgisi vardı. Bugünlerde saygı, sevgi azaldı. Esnaf olmayınca sanat da azaldı. 54 yaşında olmama rağmen kalaycılar içerisinde en genç benim. Kimse bizlere saygı göstermiyor” ifadelerini kullandı. Çelik, alüminyum gibi ürünlerin çıkmasıyla birlikte hem bakırcılığın hem de kalaycılığın zor günler yaşadığını vurgulayan Aydın, son zamanlarda bakırın insanlar tarafından “Süs Eşyası” olarak kullanıldığını söyledi. Geçmiş dönemlerde köy köy gezerek, köy halkının bakırlarını kalayladıklarını, hatta veresiye usulüyle çalıştıklarını anlatan Yılmaz, “Eskiden kışın son aylarında Şubat, Mart gibi aylarda biz köylere giderdik. Köylerde harman veresiyesiyle çalışırdık. Yani köylü mahsulü ekecek, biçecek, satacak ve ondan sonra bizim paramızı verirdi. Köylülerde o zaman para yoktu. Köylerin muhtarlarıyla konuşur, köy odalarında köylülerin bakırlarını kalaylardık. Veresiyeyle çalışır, sonra da gidip tekrar toplardık” diye konuştu. Çalışmak isteyen gençlerin artık sanat öğrenmeye değil, para kazanmaya çalıştığını, hem ilginin azalması hem de bu nedenlerle çırak bulamadıklarını dile getiren Aydın, şunları söyledi: “Elemanlar geliyor. Bizlere, ‘Kaç para vereceksin’ diye soruyor. Bizim zamanımızda da öyle denilmezdi. Bizim babalarımız bizi esnafa verdiği zaman, ‘Eti senin, kemiği benim’ derlerdi. Bu işe girdiğin zaman o mesleği öğrenmen lazımdı. Üstüne babalarımız neredeyse para verecek hale gelirlerdi. Bizde para isteme adeti yoktu. Şimdi ise herkes para istiyor. ‘Sanat öğrenecek misin?’ diye soruyoruz, ‘Önce bir çalışayım da ağabey’ diyorlar. Para için çalışıyorlar. Sanat öğrenmek isteyen yok. Heves yok. Herkes masa başında iş istiyor. Paraları bol bol kazanalım derdinde.” Yılmaz Aydın, kalaycılık mesleğinin aslında mevsimlik iş olduğunu dile getirdi. Yılmaz, “Bugünlerde kalaycılığın zorluğunu müşteri bulamamak oluşturuyor. Bazen iş oluyor, bazen olmuyor. Bizim işimiz mevsimlik iştir. Kış geldiği zaman işler bozulur, yaz geldiği zaman işler bizi güldürür. Salça zamanında, kurban zamanında, üzüm kaynatmak için iş olur ve ondan sonra da başka iş çok az olur” şeklinde konuştu.