Başkan Aylar, Aleyhinde Çalışan Kendi Seçmenlerine Sitem Etti Başkan Aylar, Aleyhinde Çalışan Kendi Seçmenlerine Sitem Etti
Çorum’un Mecitözü ilçesine bağlı Boğazkaya köyünde açılması planlanan taş ocağı ve hazır beton santrali mahkemeye taşındı. Köy sakinlerinden Hüseyin Eraydın, "Eğer şimdi bu taş ocağı yapılırsa su kaynaklarımız tamamen yok olacak, o ağaçlar yok olacak, börtü böcekler yok olacak. Ağaçları da geçtim, orada yaşayan börtü böcekler, yılanlar, çıyanlar; günah değil mi bunlara. Biz, taş ocağı istemiyoruz" dedi. Çorum Valiliği’nin verdiği 'ÇED gerekli değildir' raporuyla ortaya çıkan ve Fernas AŞ tarafından Boğazkaya köyünde açılması planlanan, A Grubu Kalker Ocağı, Kırma Eleme Tesisi, Asfalt Plent Tesisi, Makanik Plent Tesisi ve Hazır Beton Santrali’ne karşı köylüler dava açtı. Çorum Valiliği’nin verdiği 'ÇED gerekli değildir' raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle açıdan dava kapsamında, Boğazkaya köyünde dün bilirkişi incelemesi yapıldı. Bilirkişi heyetine köy sakinleri de eşlik etti. "BİR TAŞ OCAĞI UĞRUNA TARIMIMIZ BİTECEK" Köy sakinlerinden Hasan Karaca, şunları söyledi: "Tarım yapılıyor, arıcılık yapılıyor, hayvancılık yapılıyor. Aynı zamanda da sebze ve meyve yetiştiriciliği de vardır köyümüzde. Fernas diye bir şirket, bu dağlarda bir taş ocağı kurmak istiyor, aynı zamanda da maden ocağı yapmak istiyor. 6 ay önce taş ocağının geleceğini öğrendik, çok olmadı aslında. Köyün suyu, o maden yapılacak yerden çıkıyor. Sularımız kirlenecek, ağaçlarımız gidecek, meralarımız yok olacak, tarımımız bitecek. Hepsi bir taş ocağı uğruna olacak maalesef ve biz buna karşıyız. Köylülerimiz de karşı. İstemiyoruz." "GELECEK NESİLLERE HİÇBİR ŞEY BIRAKAMAYACAĞIZ" Köylülerden Serpil Eryenilmez ise "Bizim su kaynaklarımızın hepsi oradan geliyor. Oraya taş ocağı geldiği zaman bizim suyumuz kesilecek ve benim orada tarlalarım var, hemen onun dibinde. Onlarla geçinen insanlarız. Onlar da hayvancılık yapamayacak. Bizler sütümüzü, yoğurduğumuzu nereden alacağız? Bu köyde yaşıyoruz. Bizim ekinimiz, buğdayımız, arpamız, hepsi olmayacak ve ben torunlarıma bir şey bırakamayacağım orası kurulduğu zaman, en kötüsü de o" dedi. Emine Karaca da şöyle konuştu: "Emekli astsubay eşiyim. Emekli olduk, arazilerimize geldik ama arazilerimizde taş ocağı yapılırsa ekip biçemeyeceğiz. Su kaynaklarımıza zarar verecek, artı çocuklarımıza, gelecek nesillere bir şey bırakamayacağız. Yani çok sıkıntılı. Hayvancılık olmayacak. Emekli olduk, kendi memleketimize geldik doğal yiyip yaşayalım diye ama doğallığımız bitecek, eğer yapılırsa. 40 yıl sonra buraya geri döndük. Bizim için, çocuklar için, torunlar için çok güzel, kaliteli, kendi memleketimde, bahçemde ekiyorum; taze, hormonsuz yetiştirip çoluk çocuğumla yemek istiyorum ama taş ocağı olursa bunu yapamayacağım. Katkı olacak ister istemez. Katkı da olunca hastalık olacak. Yani sıkıntımız o. İstemiyoruz biz taş ocağı memleketimize. Her şeyimiz, hayvandan aldığımız sütümüz doğal, bahçemizde ektiğimiz sebzemiz doğal, ama yarın arazilerimizde buğdaylarımızda olmayacak. Yani çok sıkıntılı ve kesinlikle istemiyoruz." "BU HAVAYI BİZE ÇOK GÖRMESİNLER" Hüseyin Eraydın, "Çocukluğum bu topraklarda geçti. Eğer şimdi bu taş ocağı yapılırsa su kaynaklarımız tamamen yok olacak, o ağaçlar yok olacak, börtü böcekler yok olacak. Ağaçları da geçtim, orada yaşayan börtü böcekler, yılanlar, çıyanlar; günah değil mi bunlara? Biz, taş ocağı istemiyoruz. Bakın şu meyvelere sebzelere, bir bakın ağaçlara. Doğru bir şey mi bu? Bitti demek yaşam burada, bitti demek. Onun tozu kanser yapar. Yarın orada dinamit patlatacak. Dinamit patlatınca ne olacak? Buradaki evler çatır çatır ikiye ayrılacak, doğru mu? Şu üç günlük dünyada değer mi buna? Ben, 30 senedir İstanbul’dayım. Evim var, tarlam var, arazim var burada. Geliyorum şurada bir 15 gün hava alıyorum mis gibi. Ya bu havayı da bize çok görmesinler. Lütfen, istemiyoruz" dedi. "BABA OCAĞIMIZ BURASI, TAŞ OCAĞI İSTEMİYORUZ" Menşure Yıldırım ise şunları söyledi: "Taş ocağının yapılmasını istemiyoruz. Gelmesin, çünkü bizim doğamız kaybolacak. Yeşilliklerimiz gidecek, güzel köyümüz mahvolacak. Bize zarar verecek. Bunu biliyoruz. Biz buraya ev yaptık, 2017’den beri kredi çektik, ödüyoruz. Ödemekteyiz daha da ama güçlükle ödüyoruz zaten. Köyümüz de baba yurdudur, gelmek zorundayız. Şehirde yapamıyorum. Astım hastasıyım. Nefes almak için köyüme geldim ama köyümde de bu taş ocağını istemiyorum ben. Sularımız geliyor oradan. Gerek yok ki yani taş ocağına. Sularımız mahvolacak. Zaten patlamış, muhtar ilgilenmiyor, azalar ilgilenmiyor. Bunu da duysun isterse muhtar, benim de hiç umurumda değil. Korkum da yok hiç kimseden. Taş ocağı da istemiyorum. 2017 yılından beri taş ocağı kurulacağı söylentisi vardı. Ben, 2017 yılında geldim. Tarla satmışlar, bizim haberimiz yoktu yani. Benim o zaman cenazem vardı, annem ölmüştü. O zaman geldim, bir daha da gitmedim. Çünkü burasının havası temiz olduğu için, sağlığım yerine geldiği için gitmedim. Ev yapıyor herkes. Gördünüz, yukarıda bir inşaat var, buralarda yapılıyor. Yani nefes almak istiyoruz. Baba yurdu burası. Bırakıp gidemeyiz. İstanbul’da da olsak terk edemeyiz. Babamızın ocağı buraları. Kendi topraklarımız ama o taş ocağını da istemiyoruz. Toz toprak olacak. Doğamız kuruyacak. Yeşilliklerimiz gidecek. Güzel alanımız mahvolacak. İstemiyoruz taş ocağı." "BUNDAN SONRA YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI UMUYORUZ" Köylülerin ıavukat Mehmet Yücel ise şöyle konuştu: "Bu köyde doğdum. Malum olduğu üzere, burada bir taş ocağı düşünülüyor. Sadece taş ocağı değil, asfalt işletmesi de söz konusu. Bununla ilgili köylü bir mücadeleye girişti. Bu sebeple biz de omuz verdik. Köylü ile birlikte bir dava açtık. Dava sonucunda da bugün keşif yapıldı. Mevzu şudur ki taş ocağının ve asfalt işletme yapım sürecinde ‘ÇED raporu gerekli değildir’ kararı verilmiş ama bu kararın alınmasında usulsüzlükler söz konusu. Köyde ilanın askıya çıkması söz konusu değil. Bu usulsüzlükler nedeniyle köylü çok geç vakıf oluyor, geç öğreniyor. Geç öğrendiği için de toparlamakta güçlük çekiyor, organize olmakta güçlük çekiyor. Şu an organize olduk, davamızı açtık. Yürütmeyi durdurma talebimiz var. Bir keşif yaptık. Bir rapor incelemesi alınacak. Bundan sonra da yürütmenin durdurulmasını umuyoruz. Bölge itibarıyla burası hayvancılığa müsait. Yer itibarıyla da orman ve birçok bitki ve hayvan türlerinin olduğu bir bölge. Diğer taraftan burası, bizim su havzası olan bir bölge. Taş ocağı yapıldığında burasını olumsuz etkileyecek. "KÖYLÜ BU ZARARI TOLERE EDEMEZ" Diğer taraftan, ÇED raporu ilgili olarak da ‘ÇED gerekli değildir’ diye bir değerlendirme alınmış. Buradan hareketle de taş ocağı ruhsatlandırma istiyor. ‘ÇED gerekli değildir’ raporunun gerekçesi de şu; 25 hektarın altında kalıyor olmak, 400 bin tonun altında kalıyor olmakla ilgili yıllık. Aslında kanunu dolamışlar. Hedefleri 95 hektara çıkmak, yıllık 1 milyon ton taşa ulaşmak. Bu sebeple kanunu dolaşmak gibi bir hedefleri var. Biz, bu keşifle bunu ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz. Raporlarında o yönde çıkacağını düşünüyoruz. Amacımız, bu idari işlemlerin iptal edilmesi, yürütmenin durdurulması, sonrasında da tabii ki buranın eski halinde devam etmesi. Çünkü gezip görüldüğünde herkes görecektir, orman yeşermiş, 30-40 yıldır bir emek var. Bu emeğin de zayi olmasını istemiyoruz. Taş ocağı gelirse suyun sapma ihtimali var. O bölge, aynı zamanda hayvancılık da yapılan bir bölge ve dolayısıyla hayvancılık da olumsuz etkilenecektir, zarar görecektir. Köylü bu zararı tolere edemez. O sebeple de iptali gerekmekte, önem arz etmekte. Taş ocağı kurulduğunda, orada tarım bölgeleri var, ceviz ve dikili ağaçlar var, aynı zamanda buğday tarımı yapılıyor, arpa tarımı yapılıyor, bunlar üzerinde toz yığılması bunları etkileyecektir. Öngörülerimiz o yönde. Çok yakın zaten, iç içe. Bu taş ocağı, ne kadar önlem alınsa da zarar verecektir. O sebeple de yapılmaması büyük önem arz ediyor."