Benli, mesajında şu ifadelere yer verdi:
“Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik, ekonomik ve sosyal boyutları olan geniş kapsamlı bir sorundur. Kadınların maruz kaldığı şiddet, bireysel hayatlarını olduğu kadar toplumu ve gelecek nesilleri de olumsuz etkiliyor. Şiddetin temelinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ataerkil bakış açısı ve ekonomik faktörler, kadınların tarihsel olarak ikinci plana itilmesine neden olmuştur. Ancak kadınlar, hakları ve özgürlükleriyle eşit bireylerdir ve hiçbir kadın şiddet görmek zorunda değildir.”
Benli, şiddetin en çok kadınların yakın çevresindeki erkekler tarafından uygulandığına dair Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'nun 2024 verilerini paylaşarak, bu istatistiklerin sorunun derinliğini ortaya koyduğunu belirtti:
Kadınların %43'ü eşlerinden, %6,3'ü eski eş veya erkek arkadaşlarından, %2,5'i ise baba, eski nişanlı veya işverenlerinden şiddet görüyor.
Şiddet türleri ise %34,96 fiziksel, %40,65 duygusal, %12,20 sosyal, %6,50 cinsel ve %5,69 ekonomik şiddet şeklinde dağılıyor.
Kadınların toplumda huzurlu ve güvenli bir yaşam sürmesinin, toplumun genel iyileşmesine katkı sağlayacağını vurgulayan Benli, şu çağrıda bulundu:
“Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek, sadece kadınların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Bu mücadelede kadınların güçlendirilmesi için eğitim, hukuk, sosyal hizmetler ve medya gibi alanlarda reformlar yapılmalıdır. Kadınların eşit haklara sahip bireyler olarak yaşayabilmesi, toplumsal ilerlemenin en önemli göstergelerinden biridir.”
İstanbul Sözleşmesi'nin önemine de değinen Benli, şiddetle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
“İstanbul Sözleşmesi’nden dönme kararından vazgeçilmelidir. Kadınların haklarının korunması, sadece kadınların değil, hepimizin ortak sorumluluğudur. Kadınlar güçlü, özgür ve şiddetsiz bir dünyada yaşama hakkına sahiptir.”
Benli, mesajını kadınlara daha güvenli ve eşit bir dünya için dayanışma çağrısıyla sonlandırdı.